Eylül - Günümüz Türkçesiyle | Ötüken Neşriyat (İnce Kapak)
“…Henüz renk ve koku bitmemiş fakat baharın renk cümbüşü o kadar belirsiz bir surette çekilmiş, o kadar tekrar dönmemek ümitsizliğiyle döner gibi görünse bile hemen yine solup kararan hırçın, boş arzularla o kadar acı acı çekilmiş ki bir gün işte tabiatın ruhu birden uyanıp görüyor, yapraklarının nasıl sararmış, birçoklarının düşüp çamurlar içinde çürümüş olduğunu görüyor ve şimdi hava ne kadar güzel olsa, o bir iki günün verdiği acılıkla bu güzel havaların ne kadar fani, bu renk ve kokunun ne vefasız, ne artık ele geçmez, eldeyken kıymeti bilinmemiş, öylece tüketilmiş bir hazine olduğunu acı acı görüyor, işte artık ne bir çiçek, ne bir koku kalmış... Artık onlara tahammül bile kalmamış, hepsi çürümüş. Evvelden yağmur yağsa bile ilgisiz kalırlardı, belki daha tazelik, daha hayat gelirdi. Şimdi... Şimdi işte yağmur, işte kış hepsini çürütüyor, her şey çürüyor, her şey...” Eylül’de bütün olay, beş yıllık evli olan Suat Hanım ile Süreyya Bey’in bir yaz mevsiminde, kalabalık biçimde yaşadı